5 Ağustos 2010 Perşembe

Müzik ve evrim

"Music seems to help the pain 
Seems to cultivate the brain. 
Doctor kindly tell your wife that,
I'm alive - flowers thrive - realize - realize 

Realize."

Tarih itibariyle Pink Floyd, The Piper at the Gates of Dawn'u çıkaralı 43 sene olmuş ancak Roger Waters'ın bu sözleri daha eski bir gerçeğe işaret ediyor. Müziğin acıyı dindirmesi, beyni "işlemesi", evrimsel kanıtlar konusundaki yetersizliği nedeniyle üzerinde spekülasyonlar yapılsa da muhtemelen dilin evrimleşmesinden daha eski olgular. Öyle ki, bir yenidoğana ninni söyleyip sallayınca sakinleşip ağlamayı kesmesi, müziğin doğuştan gelen bazı donanımsal yönleri olduğunu gösteriyor. İşin bu kısmı ise araştırmacılara bir hayli zorluk çıkarıyor: herhangi bir yaşamkalımsal avantajı olmayan müzik, nasıl bir doğal seçilim mekanizmasıyla evrimleşmiş olabilir? İnsan için hayati bir önemi yoksa, müzik algısı neden evrimleşmiştir?

Müzik algısının evrimleşmesinin nasılı, yanıttan çok bir soru daha doğuruyor: müzik algısının evrimleşmesi nasıl incelenebilir? Geçmiş yıllara ait, günümüzdeki tonal skalalara göre düzenlenmiş kemikten yapma flütler var, evet; ancak henüz dilin bile olmadığı bir dönemde, doğal olarak arşivlemenin de yapılamadığı 30-35 bin sene öncesinde insanların müziği kullanıp kullanmadığı, kullanıyorsa ne amaçla kullandığı fosil kayıtlarıyla açıklanabilir mi? Hepsinin de ötesinde müzik, tek başına bir mefhum olarak ele alınarak incelenebilir mi, eğer incelenirse bu çeşitli yanılsamalara yol açar mı?

Müziğin tek başına bir mefhum olarak ele alınabilirliği konusundaki sorgulamam garip gelebilir, ancak işin aslı da burada yatıyor. Bunu anlayabilmek için öncelikle beynin müziği algısını anlamak gerekir. Beyin, tıpkı diğer sesler gibi kulaktan aldığı duyuları işitsel sinir aracılığıyla beyin sapına yönlendirir. Burada çeşitli sinir çekirdeklerinde duyulan ses al gülüm ver gülüm ile analiz edilir: kimisi sesin yönünü tayin ederken kimisi örüntüleri (patern) analiz eder. Daha sonra ise kulağın üst taraflarındaki temporal lob denilen (yan lob da denilebilir) bölgedeki özel bir alanda (heschl gyrus) sonlanır. Ardından müzik, sol ve sağ beyinde işlenerek daha karmaşık bir hal alır. Sıradan insanlar müziği daha çok beynin sol tarafıyla algılarken müzikal yönden eğitimliler sağ tarafını da kullanır. Kenarlardaki resimlerde göstermeye çalıştığım üzere, beynin sol tarafındaki 3 ayrı lobda ritmi algılayan bölgeler vardır; ancak önemle belirtmek gerekir ki bu bölgelerin tek işlevi müzik ritmini algılamak değildir ki buna ileride değineceğim. Beynin sağ yarısında ise melodi ve sesin frekansına yoğunlaşmış alanlar vardır. Örneğin melodi algısıyla ilgili yer zedelenirse müzik algısı devam eder, ancak kişi duyduğu müziğin melodilerini ayrıştıramaz. Dolayısıyla müzik tek bir yerde işlenen, tek bir işlev üzerine yoğunlaşmış hücre kümelerinden ortaya çıkan bir algı değildir.

Mademki müziği tek bir mefhum olarak ele almak mümkün değil, o halde indirgemeci bir anlayışla bu algının kökenlerini nasıl araştırabiliriz? Bu, zannediyorum ki bu alanda çalışmalar ortaya koyan pek çok akademisyenin gözden kaçırdığı bir nokta ve çalışmaları da bu gözden kaçırılmış nokta yönünde şekilleniyor. Buna da daha sonra değineceğim, şimdiyse müziğin evrimsel kökenleri konusundaki temel teorilere (ya da iddialara) bir göz atalım:

1. Müzik, Darwin'in The Descent of Man'de tartıştığı üzere, ilkel kadın ve erkeklerin birbirini etkilemesi yönündeki bir araçtır ve binyıllardır insanlar tarafından seçilerek günümüzdeki konumunu almıştır.

2. Müzik, bireyleri bir arada tutmak, motive etmek, veya rakip topluluklara gözdağı vermek adına ortaya çıkmış bir nevi birleştirici bir güç olarak evrimleşmiştir.

3. Müzik, evrimin tatlı bir yan etkisidir, "işitsel cheesecake"tir, özel olarak evrimleşmemiş ama evrim onu bu hale getirmiştir.

Bu iddialardan ilki, bahsettiğim üzere Darwin tarafından ortaya atılmış ve günümüzde Geoffrey Miller tarafından geliştirilmiştir. Müziğin hissetmenin gücüne olan etkisi vurgulanarak, bu sayede müziğin eş konusunda bir tercih sebebi olduğu iddia ediliyor. Örnek olarak Jimi Hendrix'i öne sürüyor Miller. Kendisinin en az 2 kadınla uzun süreli ilişki yaşadığını, onlarca groupie ile ilişkisi bulunduğunu, Almanya - Amerika - İsveç'te olmak üzere 3 tane çocuğu olduğunu ve modern doğum kontrol yöntemleri olmasa çok daha fazla olabileceğini belirtiyor ve buradan özetle şu sonuca varıyor: demek ki müzik, özellikle erkekler tarafından, kadınları etkilemek için kullanılan seksüel bir araçtır. Bu cinsiyetçi bakış açısı kadın müzisyenlerin varlığını, bahsettiği iddianın kanıt eksikliklerini ve yaz akşamları sahilde ateş karşısında klasik gitarla Akdeniz Akşamları'nı çalan yurdum delikanlılarını düşününce, bir hipotez bile olamayacak kadar bilimsellikten yoksun, leh veya aleyhinde bir kanıt öne sürülemeyecek bir iddia halini alıyor.

Bahsettiğim 2. iddia pek çok akademisyenin buluştuğu nokta. Örneğin Stephen Mithen, Neandertallerin lisan sahibi olduklarına dair bir kanıt olmadığını; ancak bir şekilde iletişim kurma yöntemlerinin olması gerektiğini ve bunun adının müzik olabileceğini belirtiyor. Gregory Bryant ve Edward Hagen gibi araştırmacılar ise ilkel insanların iddialı müzikal şovlarla rakip gruplara gözdağı vererek savaşı önleme yönünde müziği kullandıklarını iddia ediyor. Brezilya'daki Mekranoti kızılderililerinin savaş şarkılarının onları nasıl bir kimlik altında buluşturduğunu gözleyen Ohio üniversitesi araştırmacısı David Huron da bu tezi destekleyenlerden. Japon Hajime Fukui de sosyal ve seksüel heyecanları dindirme yönünde müziğin kullanılmış olduğunu düşünüyor. Ancak başlarda da bahsettiğim üzere tüm bu akademisyenlerin bu konuda bir "teori"sinden, hatta hipotezinden bile bahsetmek mümkün değil; zira bu iddiaları doğrulayabilecek veya yanlışlayabilecek kanıtlar elde olmadığı için pek çok evrimsel psikolog düşüncesi gibi "bilimsel görünen ama alakası olmayan iddiaların lanetine" yakalanan bu iddialar, en fazla "olası ihtimaller" olarak değerlendirilebilir.

Sonuncusu ise üzerinde durulması gereken ilginç bir bakış açısı. Bir cheesecake nasıl damağı "gıdıklıyorsa", müzik de beyinde aynı işlevdedir, o "işitsel bir cheesecake"tir diyor ünlü MIT profesörü Steven Pinker. Günümüz insanındaki işlevinden değil, başka bir amaçla yola çıkmış ama bir şekilde homo sapiens sapiens'in işlevi haline gelmiş, kısacası evrimin tatlı bir tesadüfü-hatası olarak nitelendiriyor müzik algısını Pinker. Beynin müzik algısında işlev gören kısımlarının başka görevleri de olduğu, müziğe spesifik olarak evrimleşmiş bir yapının bulunmadığı, ve yukarıdaki iddiaların lehinde bir kanıt bulunmadığı göz önünde bulundurulacak olursa akla en yatkın görünen iddialardan biri bu; ancak açıklamakta yetersiz kaldığı noktalar var. 2 ile 6 aylık bebekler arasında bir araştırma yapan Toronto üniversitesi araştırmacısı Sandra Trehub, bebeklerin modern müzikte de evrensel olarak kullanılan tonal skalalara, tam beşli ve tam dörtlü dizilere dissonant, yani düzensiz dizilere kıyasla olumlu tepki verdiğini gözlemlemiş. Buradan da "müziğin, kültürden ziyade doğanın bir armağanı olduğu" sonucunu çıkarıyor. Bu noktadan hareketle şu sorulabilir: müzik, evrimin tesadüfi bir yan etkisiyse, neden bazı notalar-diziler insanların hoşuna gider, neden tüm kültürlerin müzikleri tonal skalalara ve belli dizilere dayalıdır?

Bu noktada biraz geriye, milattan önce 500'lü yıllara gitmemiz gerekiyor. Tek telli, gitara benzer bir çalgı olan monokortu kullanarak Pitagoras, monokordun telini 1'e 2 oranında bölünce iki telin, tüm müzik eserlerinin temel aralığını oluşturan bir oktavlık aralıkla çaldığını fark etti. Buradan hareketle çeşitli aralıklarla yeni diziler üreten Pitagoras, evrensel olarak kullanılan müzik dizilerinin ortak bir minyatürünü inşa etti. Kısacası Pitagoras matematiksel bir formül buldu dizilerin doğasına ilişkin, ama bunun kulağa hoş gelmesinin sebebi neydi?

Oktav, tam beşli-dörtlü sistemleri, tonalite gibi unsurlar evrensel müzikal kavramlar olsa da, genetik kökenlerinden ziyade işitsel sistemin yan etkilerinden dolayı bunların müziğin temel kavramları olduğunu belirtiyor Duke üniversitesi araştırmacıları. İnsan beyni, kendi türünden olan canlıları tanımak üzere olanca bir çaba gösterir. Örneğin görsel sistemin çabası sayesinde insanlar olmadık yerlerde yüzler görürler; buzlu camda Meryem anayı, Mars'ta mutlu suratları. "İnsanlar örüntü arayan hayvanlardır" diye özetliyor bu durumu Michael Shermer. Araştırmacılar da işitsel sistemimizin benzer yönü olduğuna dikkat çekiyor. Açıklamalarında belirttikleri üzere insan işitsel sistemi, çevresindeki en önemli sesleri, yani insan seslerini algılamak üzere özelleşmiştir. İnsanlardaki vokal yolak, ses tellerinin yarattığı titreşimlerin harmonik bir set halinde dışarı çıkmasını sağlar. Araştırmacıların belirttiğine göre insan beyninin bu seslerin algısına verdiği önem de, müziğin evrensel olarak ortak noktası olan konsonansın, uyumun, bir başka deyişle neden bazı melodilerin kulağa daha hoş geldiğinin açıklaması durumunda: çünkü insan sesine benziyor.

Peki elimizde bu iddiayı destekleyebilecek kanıtlar var mı? Önceden bahsettiğim gibi, ikinci ayda ritmi ayırt edebilen, altıncı ayda da müziğe tepki verebilen bebekler üzerindeki araştırmalar bu iddia ile paralel görülen sonuçlara sahip. Max Planck enstitüsünden Tom Fritz'in, modern dünyanın müziğiyle hiç tanışmamış Kamerunlu Mafa kabilesiyle ilgili araştırması da benzer bulgular ortaya koymuş. Modern müzikle hiç tanışmamış olmalarına karşın kendi ürettikleri tek sesli flüt benzeri bir çalgıyla müzik üreten bu kabile, örneğin korku filmlerinde genelde efekt olarak kullanılan ve metal müzikte de çokça tercih edilen diminished gamına karşı batılının vereceği ölçüde, irkilmiş bir şekilde tepki veriyor. Evrimsel ağaçta daha da geriye gidecek olursak; bu konudaki en yakın akrabalarımız olan şebeklerle (gibbon) yapılan araştırmalar da müziğin iletişimsel bir amaca hizmet eden yönünü destekliyor. Thomas Geissmann'ın şebek galerisinden düet yapan şebekleri dinlemek bile mümkün. (sol taraftaki sound gallery kısmından dinlenebiliyor)

Müziğin evrimsel tercih sebebi olabilecek bir yönü daha var; yukarılarda bahsettiğim yolaklarda gerçekleşen nörokimyasal tepkimeler sonucu salınan maddeler, örneğin endorfin, duygularla ilgili olan beyin kısmını, yani limbik sistemi uyararak yiyecek, seks, uyuşturucu kullanımı veya aşık olmaya benzer bir beyin aktivitesi ortaya çıkmasını sağlıyor. Uğruna yoğun çaba sarf edilen bu kavramları kolayca erişilebilir kılan bir olgunun evrimsel olarak tercih edilmesine pek şaşmamak gerek.

Müziğin evrimsel diseksiyonu insanlar için neden önemli olabilir sorusu, Arthur C. Clarke'ın Ultimate Melody adlı kısa hikayesinde yanıt buluyor. Clarke, hikayesinde müziğin beğenilmesinin, insanın beynindeki sinirsel aktiviteyle müzik arasında olan uyum sonucu oluştuğunu ve bu bağlantılarla maksimum derecede uyuşan, dolayısıyla her insanın sevmek "zorunda" olacağı, nihai besteyi üretmeye çalışan bir biliminsanının öyküsünü anlatır. Müzik olgusu genetik seçilimle aktarılıyorsa, her insanda ortak olan "müzik genlerine" hitap eden nihai bir beste üretilebilir olmalıdır. Yukarıda bahsettiğim araştırmalar ışığında bunun olasılığının çok düşük olduğu görülüyor. Bırakın insanların beğeni farklarını, bir insan dinlediği bir şarkıyı bir kez daha dinlediğinde bile farklı beyin bölgelerinde çalışma görülebiliyor. Araştırmalarla ortaya konulduğu üzere, memlerin güçlü etkisi nedeniyle elit tabakadan hiç kimse arabesk müzik dinlemiyor, hatta milyonlarca kişinin her gün dinlediği bu müziği analiz etmek yerine ondan utanıyor, onu üretememenin bir sembolü olarak görüyor. Elimizde ortak olan sadece çok temel şeyler var, onun dışındaki her şey çok farklı değişkene tabi.

Kısacası 35 bin yıllık kemik flütlerden bugünkü PET, EEG, fMRI gibi yöntemlere gelindiğinde müziğin evrimi konusunda bir miktar yol alınmış olsa da elimizde kanıtlarla yere sapasağlam basan bir teori yok. Buna karşın bana göre en akla yatkın görünen açıklama, müziğin, Duke'lu araştırmacılarca öne sürülen insan sesinin frekanslarına benzerliğiyle tonal yapısı açıklanabilecek, Steven Pinker'ın belirttiği üzere evrimin bir yan etkisi olduğu. Öyle ki, yaraları iyileştiren, beyinleri işleyen, eşi benzeri olmayan müthiş bir yan etki. Evrimin en güzel yanlarından biri.

Realize.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Merhabalar. Eğer insan sesine en yakın tonlardaki müzik kulağa güzel geliyorsa, sadece ritmin kulağa güzel gelmesini veya ritm duygusunu nasıl açıklıyorlar?